Matematik Bilimi Tarihi
İlk matematikçi belki de, sürüsündeki hayvanları saymaya çalışan bir
çobandı. Büyük bir olasılıkla da ilk bulunan sayı "çok" dur. Sonra 2,
daha sonra da 1 bulunmuş olabilir. Ama en zor bulunan 0 (sıfır)'dır.
Sıfır sayısı M.S. 7. yy. da kullanılmaya başlanmıştır. Bu belki de
insanlığın en büyük buluşudur. Sayma sisteminin ne kadar uzun sürede
geliştiği, ilkel toplumlarda nasıl doğduğu, yakın zamanlarda ortaya
çıkarılan bir takım ilkel kavimlerde gözlenebilmiştir.
Avustralya'da bir kavim 1, 2, 3, çok diye dört sayı biliyor, fakat bütün
çocuklarını sayabiliyormuş; ilk doğan erkek çocuğun her ailede adı
aynıymış, 2 ve 3. için de böyle ve kız çocukları için de benzer uygulama
yapılıyormuş. Bu şekilde bir çocuğun kaçıncı erkek ya da kaçıncı kız
çocuğu olduğunu anlıyorlarmış. Ama hayvanlarını sayamıyorlarmış.
Bir başka kavimde, en çok koyunu olan kişi, kavmin reisi olarak
seçiliyormuş. Seçimde iki aday varsa yan yana iki ağıldan koyunlar birer
birer çıkarılıyor ve ilk tükenen seçimi kaybediyormuş.
Oldukça erken çağlarda, insanlar aynı cins nesneleri karşılaştırarak,
büyüklüklerini ölçerek ve aralarında oranlar kurarak matematiğe
başlamışlardır. Kemik üzerine, kum üzerine çizerek ya da ipe düğüm
atarak bir büyüklüğü belirtmeye çalışmışlardır.
Sümer çobanları her hayvanı kilden bir koni ile gösterip, bu konileri
kıldan bir torba ya da kilden bir küp içinde biriktirerek ölüm, doğum,
alım, satım hesaplarını tutmuşlar. Mezopotamya'da küp üzerine benzer
şekiller çizilmiş. Böylece M.Ö.3000'e doğru ilk yazılı sayılarla
karşılaşmış oluyoruz.
Tarımla uğraşan en ilkel kabileler bile, mevsimlerle ilgili bilgileri
edinmek zorundaydılar. Örneğin, Eski Mısır'da Nil taşkınlarının ne zaman
olacağını bilmek çok önemliydi. Taşkından sonra kaybolan toprak
sınırlarını yeniden hesaplamak gerekiyordu. Geometri ve astronomi bu
sayede gelişti.
Fenikeliler gibi tüccar-denizci toplumların ekonomileri bir muhasebe
sistemi gerektirmiştir. Miras bölüşümü ve denizcilik zanaatı için
aritmetiğin, geometri ve astronominin bilinmesine gereksinim vardı.
Böylece, toplumsal yaşamın gerektirdiği matematiksel gelişme belirli bir
düzeye erişti. Daha sonra matematik sadece uzmanların anlayabildiği bir
meta haline geldi; insanlar olgularla yetinmeyip ispata yöneldiler. Bu
durum, en belirgin bir biçimde eski Yunanistan’da ortaya çıktı. İspat
etmenin ön plana çıkması ile matematik günümüzdeki gelişmişlik düzeyine
ulaştı.
Eski Mısır'da Pitagor (Pisagor) teoremi biliniyordu. Ancak ispatı önemliydi ve ilk olarak Eski Yunanistan'da ispat edildi.
Hindistan'da tüccar bir toplum vardı ve teoriden çok pratiğe önem
veriliyordu. Ancak ticarette borç problemlerinin çözümü için negatif
sayılara gereksinim vardı. Böylece, bildiğimiz sayı sistemi, dolayısıyla
Analiz ve Cebir gelişti. Bu kavramlar daha sonra Araplar aracılığıyla
Avrupa'ya geçti.
Oldukça erken çağlarda başlayan ve Babil, Asur, Mısır, Yunan
uygarlıklarında genel toplumsal yaşamın gerektirdiği ölçüde gelişen
matematik Avrupa’ya oldukça geç ulaşabildi. Ancak belirli bir
gelişmişlik düzeyinde Avrupa’ya ulaşan matematik, 15. yy. 'a kadar
sadece az sayıda din adamı ya da filozofun elinde birer eğlence ya da
güç gösterisi olmaktan öteye gidemedi.15.yy tam sayılarla toplama ve
çıkarma, Avrupa’nın ancak birkaç üniversitesinde öğretilebiliyordu.
Çarpmayı öğrenmek için İtalya’nın önemli bir kaç üniversitesinden birine
gitmek gerekiyordu. Geometri olarak, Öklid geometrisinin basit
konuları, sadece büyük filozofların tartışma konusuydu. Bölme işlemi ise
16.yy getirdiği bir yenilikti.
Matematikte bilim kavramı ancak 17. yy. da kullanılmaya başlandı. 20.yy
başlarında analiz, cebir ve geometri belirli bir düzeye erişebildi;
kümeler teorisi kuruldu, matematik büyük bir gelişme hızı kazandı ve
ilerlemeğe devam ediyor.
Matematik, bir yönüyle resim ve müzik gibi bir sanat, bir yönüyle bir
dil ve başka bir yönüyle de tabiatı anlamaya yönelik yöntemler
manzumesidir. Matematiğin yazılı belgelere dayalı 4500 yıllık bir tarihi
vardır. Bu zaman dilimi içinde, matematiğin gelişimi 5 döneme ayrılır.
Birinci dönem, başlangıçtan M.Ö. 6. yüzyıla kadar, Mısır ve
Mezopotamya'da yapılan matematiği kapsar. Mısır’da bilinen matematik,
tam ve kesirli sayıların 4 işlemi, bazı geometrik şekillerin alan ve
hacim hesaplarıdır.
Bugün okullarımızda öğretilen matematiğin ortaokul 2. sınıfa kadarki
kısmi olarak değerlendirebiliriz. Aynı dönemde Mezopotamya'da matematik
biraz daha ileridir; onların bildikleri matematiğin düzeyi de lise 2.
sınıf matematiği düzeyidir. Matematik, günlük hayatin ihtiyaçlarına
(takvim belirlemek, muhasebe ve mimari hesaplar gibi) yönelik, henüz
sanat düzeyine ulaşmamış, zanaat düzeyinde bir uğraşıdır. Formel
ifadeler, formüller ve akil yürütmeye dayalı ispatlar yoktur. Bulgular
deneye dayalı ve işlemler sayısaldır. İkinci dönem, M. Ö. 6. yy'dan M.
S. 6. yy'a kadar uzanan Yunan matematiği dönemidir. Matematiğin nitelik
değiştirdiği, zanaat düzeyinden sanat düzeyine geçtiği dönemdir. Yunan
matematiğinin başlangıcında Mısır ve Mezopotamya varsa da Yunan
döneminde, matematiğin günümüze kadar yönü belirlenmiş, bir sıçrama
yapılmıştır.
Matematiğe en önemli katkılar Platon'un akademisinde ve İskenderiye’deki
Museum'da yetişen bilim adamlarından gelmiştir. Yunan matematiği esasta
'sanat için sanat' anlayışıyla yapılan ve günümüz manasında modern bir
matematiktir. Üçüncü dönem, M.S. 6. yy'dan 17. yy'in sonlarına kadar
olan dönemdir. Bu dönemde, matematiğin yaşadığı dünya İslam dünyası ve
Hindistan’dır. Müslümanların matematiğe katkısı büyük bir tartışma
konusudur. Kimilerine göre, Müslümanların matematiğe, Yunan matematiğini
yaşatmak ve Batı’ya transfer etmekten öte, bir katkıları olmamıştır.
Kimilerine göre ise, Müslümanların matematiğe özgün kalkılan olmuştur.
(Bu katkılar Avrupalı matematikçiler tarafından tekrar bulunmuş ya da
göz ardı edilmiştir.) Müslümanların matematiğe katkısı yeterince
araştırılmamıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, matematiğin en
önemli bulusu olan türevin, Avrupalılardan 500 yıl önce Azerbaycanlı
Şerafettin Al-Tusi tarafından bulunmuş olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Tarihi olaylar- Haçlı seferleri, Moğol istilası ve dâhili olaylar-,
İslam dünyasının nakli bilimlere geçmesine ve sonuç olarak bilimin
yerini safsatanın almasına neden olmuştur. 16. yy' da matematikte tek
söz sahibi Avrupalılardır.
Dördüncü dönem, 1700–1900 yılları arasını kapsar ve 'Klasik Matematik
Dönemi' olarak bilinir. Matematiğin 'Altın Çağları' olarak da anılır.
Büyük hipotez ve teorilerin ortaya çiktigi, matematiğin kullanım
alanının bütün bilim dallarını kapsayacak şekilde genişlediği bir
dönemdir. Matematik, bütün pozitif bilimlerin temelim oluşturacak bir
konuma gelmiştir. Bugün üniversitelerde okutulan matematiğin büyük bir
kısmi bu dönemin ürünüdür. Besinci dönem, 1900'lü yılların basından
günümüze uzanan, 'Modern Matematik Dönemi' olarak adlandırılan dönemdir.
Modern matematik, klasik matematiğin anayasal bir tabana oturtulmuş
seklidir. 1900'lü yılların başına gelindiğinde, matematik büyük bir
kompleksiteye ulaşmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder